23 Ekim 2012 Salı

Zagreb: "Euro seni seviyorum"

İkinci geleneksel hafta sonu gezimizi geçtiğimiz hafta sonu Zagreb'e düzenledik. Ljubljana ile Zagreb arası sadece 142 km. olduğu için herkesin ilk gittiği şehirlerden biri. Genelde giden kişiler  kalabalık olup araba kiralamayı tercih ediyor ama biz direkt trenlerin avantajından yararlanıp trenle gitmek istedik. Her geziye başlarken olduğu gibi yine kalabalık gitmek istemiyorduk ve kalabalık olmanın dezavantajlarını konuşup duruyorduk ve gezimize 4 kişi olarak başladık. Zagreb'e Ljubljana Erasmus grubundan başka bir organizasyon daha düzenleniyordu, planımız akşam hostelde onlara katılmak üzerineydi.

Venedik'de ne yaparsak yapalım kaybolacağımızı duyduğum için belli başlı hedefler belirleyip bir şekilde o bölgeleri ziyaret edecek şekilde spontane bir şekilde gezinmiştik. Bu sefer daha organize olmak ve görülmesi gereken her yeri görmek istedim. Bu konuda Gökhan Ç.'den çok ilham aldım gerçekten ve ilk planıma katkısından dolayı teşekkürler.  Benim kendimce belirlediğim hedefler sırasıyla, National Theatre, Britanski Trg, Lotrscak Tower, Strossmayerovo setaliste, Museum of Broken Relationships, Sankt Markus Trg, and St. Mark's Church, Kamenita Vrata (Stone of Gate), Katedral, Dolac ve şehrin en merkezi diyebileceğimiz Trg bana Josipa Jecacica'idi. Bunlar dışında botanik bahçelerinin ve parkların, Jarun Gölü'nün, Park Maksimir'in görülmesi gerektiğini duymuştum. Son derece planlı programlı bir şekilde yola çıktığımızı düşünürken, trende Ljubljana'dan başka kişilerle karşılaştık. Onlar da bizim kalacağımız hostele gidiyormuş. Böylece sayımız yine aniden 7'ye ulaştı ve yine çok uluslu bir grup haline geldik. 7 sayısı galiba gezilerimiz için özel. Bir Polonyalı, bir Türk (ki o ben oluyorum) her gezide demirbaş olmak üzere 1 Polonyalı, 2 Türk, 1 İspanyol, 2 İtalyan ve 1 Çek Cumhuriyetli Erasmus olarak Zagreb'e ayak bastık. Böyle çok uluslu gruplar halinde olmayı daha çok seviyorum.

 Önce hostele uğramamız gerekiyordu yani dakika bir gol bir gezi planı bozulmuş oldu. Ancak Zagreb o kadar küçüktü ki görülmesi gereken her yeri yine de görebildik. Şehirde tramvay kullanımın oldukça yaygın olduğunu ve günlük biletler alınarak gezilebileceğini duymuştum ama tabii ki biz yürümeyi tercih ettik. Benim ilk planım tren istasyonundan çıktıktan sonra saat yönünde daire çizerek şehri dolaşmaktı ancak aksaklıklar oldu dediğim gibi. Oda işlemlerini halledip eşyaları odamıza bıraktıktan sonra neyse ki 2 saat rötarla geziye başladık. Bu durumda ilk planın tam aksini yani saat yönünün tersinde daire çizerek ilerlemeye başladık. İlk hedefimiz Trg Bana Josipa Jecacica oldu ve ilk amacımızsa gezilecek her yeri unutup yemek yemekti. Yemek yeme kaosunu da atlattıktan sonra gezi için hazırdık.

                                          Strossmayerovo setaliste'de iki şehrin ayrımı

Zagreb Upper Town and Lower Town olmak üzere iki bölümden oluşuyor. Gornji Grad olarak da adlandırılan Upper Town şehrin daha tarihsel dokusunu taşıyan bölüm. Bizim görmek istediğimiz pek çok yer de Upper Town'da bulunuyordu. Josipa Jecacica'dan ayrıldıktan çok kısa süre sonra görülecek tüm yerlere neredeyse ulaştık, çünkü tüm yerler birbiriyle iç içe geçmiş kadar birbirine yakındı. Öncelikle bizi Lotrscak Kule'sine ulaştıracak funiküler bağlantısı gördük. Bildiğim kadarıyla  dünyanın en kısa füniküleriymiş. Biz de tabii ki yürüyerek çıkmayı tercih ettik ve  Strossmayerovo setaliste adı verilen Upper ve Lower Town ayrımını görebileceğimiz manzaraya ulaştık.

Lotrscak Kulesi hemen Strossmayerovo'nun bulunduğu meydandaydı. Okları takip ederek devam ettiğimizde Kamenita Vrata'yı gördük. Zamanında Zagreb şehri tamamen yanmış ve yangından geriye bir tek Kamenita Vrata kalmış. Bu yüzden Stone of Gate olarak da adlandırılıyor. Aynı zamanda Meryem Ana'nın burada görüldüğüne inandıkları için kutsal kabul ediliyormuş ve her yıl dini kutlamalar yapılıyormuş.

Stone of Gate

Çok kısa sonra ise Museum of Relationships müzesine ulaştık. Giden insanlar kesinlikle görülmeye değer bir müze olduğundan bahsediyorlardı. Hatta tripadvisor tarafından 2012 yılının en çok tavsiye edilen müzelerinden seçilmiş, ancak ben hiç de ilginç bulmadım. Daha orjinal ürünlerle karşılaşırım diye düşünüyordum ama yok maalesef. Sevgilimin evimde unuttuğu terlikleri, en son kullandığı yara bandı gibi gibi paylaşımlardan öteye gitmiyordu. Bizimla değilsin Museum of Broken Relationships.

Ardından St. Marks Trg ve St. Mark's Kilisesinin önündeydik. Trg Slovence'de de meydan anlamına geliyor, bu benzerlik tabii ki süpriz değil. Cumartesi olması sebebiyle pek çok düğün organizasyon vardı sanıyorum, poz veren pek çok gelin ve damatla karşılaştık. Eminim aşağıdaki fotoğrafçı yere yatmasa o fotoğrafı çekemezdi.

  St. Mark's Meydan'ından 

Böylece bu bölgede görülecek yerleri bitirmiş olduk. Ardından nasılsa Jelacica Meydanına geri döneriz düşüncesiyle en sona bıraktığımız Katedral'i ziyarete gittik. Diğer katedrallerden ayıran, özel bir yönü olan bir katedral olduğu söylenemez ama gitmişken de görmek gerek.

Katedrad'den bir görüntü

Tarihi yerlerin dışında şehir merkezinde hemen görülecek şekilde Dolac adı verilen pazarları da vardı. Şehir'de pazar anlayışı oldukça yaygın. Bolca çiçek satılan Dolac pazarına şöyle bir bakındıktan sonra Jelacica Meydan'ında molayı haketmiştik. Onca gecikmeye rağmen şehir öyle küçüktü ki gecikmemiz pek de sorun olmadı. Tesadüfen Art of Coffee adında bir etkinlikle karşılaştık. Okuduklarıma göre Zagreb insanların zamanlarının çoğunu dışarıda geçirdiği yerlerinden başında geliyormuş. Hatta birinci olarak anımsıyorum ama kamuoyunu yanıltmayayım. Gerçekten de insanlar sürekli kafelerde, sokaklarda oturup sohbet etme modunda. Bu canlılığı sevdim. İlgimi çeken başka bir nokta ise her yerde büyük markaların büyük logoları olmasıydı.

Trg bana Josipa Jecacica'dan

Akşam için hedefimiz Jarun Göl'üne gitmekti. Jarun Göl'ünün cumartesi akşamları güzel olduğundan bahsediliyordu. Biz de önce hostelde dinlenip, daha sonra taksiyle Jarun Göl'üne gittik. Hostel ile Jarun'un arası yaklaşık olarak 9 km. Şehir merkezine gidip, oradan 17 numaralı tramvay ile Jarun'a ulaşılabiliyormuş. Bir diğer tercih de otobüs kullanmakmış ama sayımız oldukça fazla olduğu için taksiyi paylaşmak pek de sorun olmadı. Jarun'da bazı gece kulüpleri ve kumsalımsı bölgeler vardı. Yazları çok daha canlı olduğunu tahmin ediyorum. Jarun'a gitmek ve oradaki kulüpleri ziyaret etmek güzeldi ancak taksi bulmak ciddi anlamda  zordu. Giderken birinden bizim için taksi çağırmasını rica ettik ama dönüşte çok zor taksi bulduk. Türkiye'de olsa taksiler böyle bir yerde kuyruğa girerdi, burada duraktan çağırmamıza rağmen gelmiyorlar.

Jarun Gölü

Ertesi gün ise göremediğimiz National Theatre ve Britanski Trg'yi ziyaret etmeyi planladık. Öncelikle şehir merkezine ulaşıp, Ilıca Ulica'yı düz takip ederek Britanski Trg'ye gittik. Burada pazarları antika eşyaların satıldığı bir pazar kuruluyormuş. Ben daha çok Zagreb'e ait eşyalar satın almak istiyordum o yüzden ürünleri incelemekle yetindim.
Britanski Trg'de kurulan pazar

Ilıca Ulica ile ilgili bir özellik ise buranın İstiklal Cadde'sine çok benziyor olması. Binaların yapısı, kalabalık oluşu ve caddenin ortasından tramvay geçmesi tam bir İstiklal Cadde'si havası yaratıyor. Slovenya'daki sakinlikten sonra özlemişim :) 

Ben İstiklal Cadde'sini andırıyorum demiyor mu ama?

Britanski Trg dönüşünde yolumuzun üzerinde bulunan National Theatre ziyaretimizi de tamamlayarak Upper Town'da bizce görülmesi gereken yerleri tamamlamış olduk. Park Maksimir'i de ziyaret edebilirdik ancak tercihimizi Donji Grad adı verilen yeni şehirde bulunan bir Bundek Park'ı ve Göl'ünden yana kullandık. Böylece Sava Nehri'ni ve Yeni Zagreb'i de görmüş olduk. Şehir merkez'inden yürümek oldukça acılı olsa da göl huzur vericiydi. Dönüşte tren istasyonuna ulaşımımız da kolay oldu.

Bundek Göl'ünden

Özetlemek gerekirse, Zagreb zaman iyi kullanıldığı sürece bir günde gezilecek kadar küçük bir şehir. Bense bu gezimizi bir günde gezeceğin yerleri iki güne yay ama daha çok eğlen gezisi olarak yorumluyorum. Ancak Zagreb' Pazar harici günlerde gidilmesi gerek çünkü pek çok yer kapalı oluyor. Türkiye'de olsa tüm restaurantlar açık olur ve daha bile çok alışır ama burada yiyecek yerleri bile kapalıydı. Bir diğer konu ise Zagreb'in para biriminin Kura olması. İşin komik tarafi 1 euro 7.2 kura değerinde. Türk Lira'sından altı sıfır atılmadan önceki durum gibi. Mesela bir top dondurma 7 kura ya da bir yemek 30 kura.  Ljubljana'ya geri döndüğümde Euro'yu ne kadar çok sevdiğimi anladım. Aynı zamanda sanki eve geri dönmüşüm gibi bir his uyandı içimde. Sanırım Ljubljana'ya tahminimden daha çok alıştım. Ne de olsa: "I feel Slovenia."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder