4 Ekim 2012 Perşembe

Bir haftanın ardından

Bugün Slovenya'da neredeyse 1 haftamı tamamlamak üzereyim. Buraya gelmeden önce de Slovenya'nın küçük olduğunun farkındaydım ama bu kadar küçük olacağını düşünmüyordum. Gerçi bu kadar küçük olması bana çok eğlenceli de gelmiyor değil. İlk izlenimlerimi ve tecrübelerimi aktardıktan sonra şehrin ne kadar küçük olduğuna tekrar tekrar değineceğim.

Geçen perşembe öğleden sonrası itibariyle Ljubljana'ya ayak bastım. Uçaktayken hatta buraya indiğimde bile hala Erasmus'a gidiyor olduğumu algılayamamıştım. Bir yere gidiyordum ama gittiğim yerle alakalı herhangi bir his ya da heyecan yoktu. Yine de keyfim yerindeydi ve tek derdim havaalanında eşyalarımın ne kadar ağır geleceği üzerindeydi.


İşte bu da biricik İstanbul'umuzda çekilen son fotoğrafım ve zaman geçtikte ağırlaşan eşyalarım. Hiç de korktuğum gibi olmadı ve el bagajımın ağırlığına bile bakmadılar. Boşu boşuna elime bir sürü yük etmiş oldum. Derken yolculuk başladı ve 2 saatin sonunda Slovenya gözüktü. :) Gerçekten yeşilliklerle dolu bir yer ve küçük, tatlı evler var, bir elin parmağını geçmeyecek kadarsa yüksek katlı bina var. Havalanından inince shuttlelara bineceğimi duymuştum. Hani ben de bekliyorum ki biraz olsun otobüs gibi bişey. Uçakta da Slovenyalı biriyle konuşmuştum işte bazen shuttleların dolmasını bekleyebiliyoruz falan demişti. Meğer bu shuttlelar Kadıköy-Bostancı arasında gidip gelen dolmuşlar kadarmış. Hemen de nasıl eziyorum :) Daha önce Erasmus'a giden öğrenciler mutlaka Rozna Dolina yurtlarında kalınması gerektiğini, ortamın süper olduğunu söyleyip duruyorlardı. Ben de konfora değil, eğlencesine bakayım düşüncesiyle Rozna Dolina'da kalmayı planlıyordum. Şoföre yurtlara gideceğimi söyleyince hemen kapıda indirdi zaten. Yurtların 15.00'de kapanacağını söylemişlerdi, ben de yetiştiğim için mutluydum ancak istediğim yurtta yer yokmuş. Eğer ertesi gün gelirsem çok daha iyi yerler verebileceklerini söylediler, ben de hostel rezervasyonuma güvenerek ertesi gün yurda yerleşmeyi kabul ettim. Benimle sırada bekleyen Polonyalı birisi daha vardı, o da yerleşememişti ve kalacak yeri yoktu. İsterse benimle gelebileceğini söyledim ve birlikte hostele doğru yola çıktık. Hostelimiz de yine daha önce Erasmus'a giden arkadaşların tavsiyesiyle Rozna Dolina'ya çok yakın olan Hostel Print oldu. Eşyaları taşımak tam bir felaket olsa da, iki kişilik bir odaya yerleştik. Hani bir genelleme var ya ilk tanıştığın insanlarla büyük ihtimal sonra da samimi olursun diye. O akşam başka İspanyollarla ve bir de Portekizli ile karşılaşmıştık hostelde. Topluca bulunduğumuz o anda bu genelleme aklıma geldi ve şimdi de öyle olacağını hissediyorum hala, tabi görücez.


Burası da Ljubljana'nın göz bebeği denebilecek Ljublanica nehri. Fotoğraf ne yazık ki pek net değil ama mutlaka orada bir fotoğraf daha çekileceğim. Bu bölge şehir merkezi olarak anılıyor ve genellikle burada zaman geçiriliyor.  Şehrin bir diğer sembolü ise Ljubljana Kalesi. Fotoğraf makinamın azizliğine uğradığım için kalenin fotoğrafını paylaşamıyorum, ancak gitmeye değer. İlk başlarda Ljublja'nın şehir merkezinden ibaret olduğunu düşünüyorduk ama  biraz zaman geçirdikçe yine de o kadar küçük değilmiş diye düşünmeye başladık. Ancak turistik amaçlı gelinse geçerken uğramak bile şehri tanımak için yeterli. Şehir gerçekten öğrenci kenti ve yerel öğrenciler hafta sonlarında evlerine gidiyorlar. İşte o zaman şehir çok daha tenhalaşıyor. Evlerine giden öğrenciler ise Ljubljana'daki araçlardan, gürültüden şikayetçi. Bazen yol tarifi sorduğumda trafik olmazsa 10 dakikada gidersin gibi yanıtlar bile alıyorum. Ljubljana'da trafik nasıl olabilir ki? Hiç mantıklı gelmiyor :) Hatta Slovenya'da bence araç kazası bile olmuyordur. Benim maşallah dediğim 1 gün bile zor yaşar, bunu düşündükçe Ljubljna'da trafik kazasına karışmaktan çok korksam da zor bir ihtimal bence çünkü sokaklar ve yollar gerçekten tenha. Bunun dışında çok da oturmuş bir sistemleri var. İstanbul'daki kaostan sonra tüm bunlar sanki bir kutu oyununa  hapsolmuşum da görevi tamamlayınca puan kazanacakmışım gibi bir his yaratıyor. Karanlıkta kimsenin olmadığı sokaklarda yürürken bile en ufak korku duygusu gelmiyor insanın aklına.  Zaten buraya gelen turistler Ljubljana'yı güzel ve güvenli olarak tanımlıyorlarmış. Bu genellemeye de katılıyorum yine. Hatta o kadar güvenli hissediyorum ki Ljubljana'daki köpeklerden bile korkmuyorum :) 

Tamamıyla bir Erasmus'a yakışacak şekilde yaşamaya çalışıyorum. Lüks ve konfor arama, hostele ve yemeğe fazla para harcama, hatta alışveriş yapma gibi gibi. Beni tanıyanlar şok olabilir ama gerçekten de çok düzensiz yemek yiyorum ve şekerime tansiyonuma sahip çıkıyorum büyük ölçüde :) Buraya gelirken en büyük endişelerimden birisi ben ne yiyip ne içicem üzerinedeydi. Sürekli kuru gıdalar yemek istemiyordum, sebze, salata, meyve falan istiyordum tavşanlara yakışır şekilde :) İlk gün hostelimize yakın markete gidince ise içim rahatladı gerçekten. Sebzeler gayet uygun fiyatlıydı ve istediğim her şey vardı. Globalleşme böyle bişey işte, Slovenya'ya kadar uzanıyor. Ancak hiç yemek pişirmeye falan gerek kalmayacak gibi, öğrencileri sundukları yemek indirimleri gerçekten çok başarılı. 3-4 euro'ya çok iyi yemekler yiyebiliyoruz. Yurt bölgesinde de daha uygun fiyatlara yemek yiyebileceğimiz yerler var, içim çok rahat gerçekten benim için önemli bir sorundu. 

Biraz da Slovenyalılara değinecek olursak, heralde büyük sosyal fobileri var zira içmeden açılamıyorlar. Geceleri çılgınlar gibi partiler yapıyorlar ve insanlarla konuşmak istiyorlar ancak gündüzleri siz konuşmadığınız sürece konuşmuyorlar. Ben onları soğuk buldum açıkçası. Hatta pek sıcakkanlı İspanyollar şöyle bir hikayeden bahsetti geçenlerde. Kuzey'de yaşayanlar genelde çalışkan olup, pek arkadaş canlısı olmazlarmış. Akdeniz ülkelerindekiler ise arkadaş canlısı olup, çalışkan olmazlarmış. Slovenler ise arada kalıp ne arkadaş canlısı olmuşlar, ne de çalışkan. Evet sanırım ben bu genellemeye de katılıyorum. Soğuk olmalarının dışında bir çoğu gayet iyi İngilizce biliyor. Ancak bence çok önemli bir sorun daha var. 700'den fazla uluslararası öğrencileri olmasına rağmen her şey Slovence. Yurtlardaki duyurular, uluslararası ilişkiler ofisindeki yazılar, her şey. Pek de anlam veremediğim bir durum.

Özetlemek gerekirse, 1 haftanın ardından şehre alıştım ve büyük ölçüde huzurluyum. Umarım hep de böyle devam eder. Buradaki tecrübelerimi de en sistematik şekilde aktarmayı planlıyordum ancak hikayeyle bilgilendirici yazıların birlikte iyi olmayacağını düşündüm. Onları da en kısa zamanda tamamlayıp, gelecek nesillere olan görevimi yerine getireceğim :) 


1 yorum:

  1. benimle iletişime geçer misiniz lütfen.

    orhnlea@gmail.com

    YanıtlaSil